2 Eylül 2008 Salı

Beyin Nasıl Başa Bela Olur !

ALLAH (cc), etten beyin yaratmış; bilgisayarları yapan, programlayan, insan beynidir. İlim ve teknoloji insan beyninin mahsulüdür. İnsanlar geri zekâlı olsaydı veya akıl olmasaydı medeniyet de olmazdı.

Beyni yaratan ALLAH, İslamiyet’i göndermiştir. İnsan beyninin vazifesi İslamiyet’i öğrenmek, anlamak ve yaşamaktır. Beyin yaratılış gayesi yönünde kullanılmazsa başa bela olur. Çünkü dolandırıcıların, sahtekârların bütünü akıllıdır. Kumar oynayanlar, en büyük suçları işleyenler akıllıdır. Akıl su gibidir; konduğu kabın rengini ve şeklini alır. Akılla vahiy bütünleşirse hakikat tecelli eder, ayrılırsa akıl başa bela olur, vahiy de anlaşılmaz. Avrupa medeniyeti de İslam medeniyeti de akılla şekillenir. İlim, teknik ve İslam ahlakı İslam medeniyetinin üç unsurudur.

Avrupa medeniyeti materyalisttir. Maddeye önem verir. Natürizmle maymun soyundan geldiklerini ilan ettiler. Darvin, maymunun çocuğu olduğunu söyledi. Anatomi yönünden insanla hayvanın yapısı birbirine çok benzer. İnsanı hayvanlıktan kurtaran dindir. Çünkü insana okuyan göz veren ALLAH, okunacak kitabı göndermiştir; Kur’an. İnanma duygusunu ruhumuza yerleştiren ALLAH, inanacak kalp vermiştir.

Kur’an’dan haberi olmayan hayvanların dini de yoktur. Canlılar içinde din sahibi olan yalnızca insandır. Bu sebepten dinden uzaklaşan, hayvanlığa yaklaşır. İslamiyet’te malın, canın, dinin, neslin, aklın korunması farzdır. Hayvanların böyle bir vazifesi yoktur. Onlar sadece karınlarını doyururlar, bu da sevk-i İlahidir. İnsanların yüzleri birbirine benzeseydi, insanlar birbirlerini tanıyamazlardı. Nikâhı ve mirası emreden ALLAH yüzümüzü farklı yaratmış ki herkes ailesini tanısın, hayvandan farkı olsun. Kediden farkı olsun.

İnsan vücudu bir çiftliğe benzer. Organlarımız o çiftlikteki aletlerdir. Bu aletleri, yaratanın emrine uygun çalıştırırsak dünya ve ahiretimiz cennet olur. Müslüman, organlarını İslamiyet’e uygun şekilde çalıştırmak zorundadır. Vücudumuz bir gemi ise; akıl kaptan, iman pusula, hedef saadet-i ebediyedir. Bid’at ve dalalet kayalıklarına çarpıp batmadan yolumuza devam etmeliyiz.

İyiliklerin bütünü ALLAH (cc)’tan, kötülükler de nefsimizdendir. ALLAH (cc)’ın yarattıklarında kötülük ve zarar yoktur. Alkol, tıp ve sanayide kullanılırsa faydalı, içilirse zararlıdır. Demek ki alkol içilmezse zararlı olmaz. Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil. Cennet gibi dünyayı başımıza cehennem edenlere, cehennem gerektir. Haramları süslediler, haramları reklâm ettiler. Müslümanları geri bırakanlar, dindarlara gerici dediler.

“Din hayatın hayatı hem nuru hem esası
İhya-yı dinle olur bu milletin ihyası”

Haramda medeniyet yoktur, helal daire keyfe kâfidir; harama girmeye gerek yoktur. Haramlar kötülüklerin sebebidir. Öğretim insanların bilgisini artırır, eğitim haramla helali ayırır, dünyayı cennet eder.

(Alıntıdır..)

Eyvah Aldandık (!)

“Eyvah, aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzeran-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgar gibi uçar gider."

üstad böyle sesleniyor muhataplarına.
peki bu seslenişe muhatap olanlar ne düşünüyor bu hususta?

dünyayı sabit zannetmek, o zan sebebi ile zayi etmek(!).
asıl hakikati uyku ve yaşantısı rüya gibi geçen temelsiz ömrümüzü rüzgar misali geçip giderken nasıl yaşamalı ve nasıl bir tavır ve davranış içine girmeliyiz?

işte dünya, işte hayat ve işte biz.(!)

ÜÇÜNCÜ DEVÂ
Ey tahammülsüz hasta! İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahittir. Hem insan, zîhayatın en mükemmeli, en yükseği ve cihazatça en zengini, belki zîhayatların sultanı hükmünde iken, geçmiş lezzetleri ve gelecek belâları düşünmek vasıtasıyla, hayvana nispeten en ednâ bir derecede, ancak kederli, meşakkatli bir hayat geçiriyor.Demek insan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir.Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür.Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor. Sermaye-i ömrünü bâd-ı hava boş yere sarf ettiriyor. Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki:"Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan."İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürşiddir. Ondan şekvâ değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.

Template by:
Free Blog Templates